OYUNLA İLGİLİ KURAMLAR
A. Klasik Oyun Kuramları
Klasik oyun kuramcıları çocuğun neden oyun oynadığıyla ilgilenmişlerdir. Klasik oyun kuramcıları çocuk oyunlarında gücün harcanmasına bakmışlar ve daha çok oyunun fiziksel ve içgüdüsel yönlerine odaklanmışlardır.
Fazla Enerji Tüketimi Kuramı:
Oyun, vücutta bulunan ve gerginlik yaratan enerjinin vücuttan atılmasını sağlamaktadır. Çok oynayan çocuk bu nedenle sağlıklıdır. Bu kuramda oyunun içeriği önemli değildir. Bu kuramın temsilcileri Friedrich Schiller ve Herbert Spencer’dir.
Spencer, hayvanların ve insanların aktif olma yönünde evrensel bir eğilimleri olduğunu düşünmektedir. Bu zihinsel ve fiziksel aktif etkinliklerin sinir hücrelerinin yıpranmasına neden olduğunu ve hücrelerin kendilerini yenilemelerinin hareketsiz kalma yoluyla olabileceğini düşünmektedir. Yenilenen ve canlanan duyarlı hücreler kontrol edilemeyecek şekilde aktif olma eğiliminde olmaktadır. Böylelikle yapılacak olan etkinlikler organizmanın hangi kalıtım basamağında olduğuna bağlı olarak kalıtım basamaklarının yükselmesiyle temel ihtiyaçlarını yerine getirmek için daha az enerji ve zamana ihtiyaç duyacaktır. Bundan dolayı insan türü üst basamaklarda olduğundan hayvan türüne oranla daha az enerji tüketmektedir. Böylelikle kullanılmayan enerjilerini işlevsel olmayan etkinliklere yani oyuna harcamak durumunda kalmaktadırlar.
Spencer aynı zamanda içgüdülerin oyun diye nitelendirdiğimiz ortamlarda görüldüğüne dikkat çekmektedir. İnsan türünün bu gibi davranışlarının kültürel evrim sonunda şekil değiştirdiğini ancak bu içgüdüsel davranışların erkek çocuklarda itiş kakış, kapışmalı oyun ve kavgalarda görüldüğüne işaret etmektedir.
Rahatlama ve Dinlenme Kuramı:
Günlük hayattaki zorlayıcı etkinlikler, insanı bedenen ve zihnen yıpratmaktadır. İnsan bunun sonucunda ise dinlenme ve uykuya ihtiyaç duymaktadır. Bu kurama göre gerçek dinlenme ise insanın normal hayattaki yaşamsal görevleri dışında başka etkinliklerle uğraşmasıyla olmakta ve kişi kendini bu şekilde yenileme imkanı bulmaktadır. Bu kuramın savunucusu olan Moritz Lazarus, yorucu bir çalışmanın ardından vücudun belli bir dinlenme etkinliğine ihtiyacı olduğunda oyun oynandığını belirtmiştir.
Fazla enerji kullanımı kuramının tersine rahatlama ve dinlenme kuramı organizmanın az enerjiye sahip olduğunda enerjiyi artırmak için oyuna başvurduğu görüşündedir. Her iki kuramın ortak yanı ise oyunun şekline ve içeriğine önem vermemeleridir.
Öncül Deneme (Yetişkin Hayatına Hazırlık, Alıştırma) Kuramı:
Bu kuramın kurucusu olan Karl Gross, çocukların neden oyun oynadıkları konusunda varsayımlar geliştirmiştir. Oyun dönemini yetişkinin yaşamının bir ön hazırlığı olarak gören Gross, oyunun anti sosyal eğilimlerden arındırma özelliğinin de olduğunu ileri sürmüştür.
Gross oyunun diğer canlılarda da görülmesini oyunun uyum sağlayıcı mekanizma olmasına dayandırmıştır. Canlıların olgunlaşma süreleri alt basamaktan üst basamağa doğru artmakta ve bundan kaynaklı en üst basamaktaki canlıların olgunlaşmaları en uzun süre de tamamlanmaktadır. Bu nedenle oyun gerekli olan becerilerin kazanılması ve kompleks yapıdaki organizmaların içgüdüsel becerilerinin gelişmesinde rol oynamaktadır. Ancak Gross, çocuk oyunlarında becerinin kazanılmasının yanı sıra oyunda bilinci öne çıkarmanın üzerinde durmuştur.
Groos’a göre, çocuk oyunları gelişimle birlikte farklılaşmıştır. İlk aşamada duyusal ve motor alıştırmalar görülmüş ve ardından bu oyunlar sonradan yapı- inşa ve kurallı oyunlara dönüşmüştür. İkinci aşamada ise sosyonomik oyunlar görülmüştür. Bu oyunlar taklit, sosyal ve evcilik oyunları, kovalamaca, kapışmalı oyunlar şeklindedir. Sosyonomik oyunlarda daha çok kişiler arası ilişkiler yer alır.
Tekrarlama (Rekapitülasyon) Kuramı:
Stanley Hall’a ait olan bu kuram evrim kuramından yola çıkarak geliştirilmiştir. Çocuklar bu kurama göre hayvanlarla, yetişkin insanlar arasındaki zincirin bir halkasını teşkil etmektedir. Hall'ın düşüncesine göre çocukluğun çeşitli evreleri insan evriminin çeşitli dönemlerine denk gelmektedir. Öncül deneme kuramına karşı olan kuramda çocuk, oyunla insan ırkının evrim sürecinde geçirdiği devinimsel ve ruhsal aşamaları tekrar yaşamaktadır. Bu teoriye göre oyun kalıtım yoluyla gelen ilkel ve gereksiz davranışların organizma tarafından terk edilmesi ve kişinin çalışmaya hazırlanmasıdır. Bu teori sonradan kazanılmış özelliklerin kalıtımla geçebileceğine inanmaktadır ve çocuk oyunlarındaki yenilikleri ve gelişmeleri açıklamada yetersiz kalmaktadır.
B. Çağdaş Oyun Kuramları:
Çağdaş oyun kuramcıları çocukların hayal gücü ve öyleymiş gibi oyunlarla kendilerini ifade etme imkanı buldukları görüşündedirler. Oyunu, isteklerin karşılanması için kullanılan bir ortam olarak görmektedirler.
Psikanalitik Kuramlar
Sigmund Freud’un Kişilik Gelişimi Kuramı:
Freud'a göre kişilik id, ego ve süperego olan üç farklı sistemden oluşur ve davranışlar bu sistemin etkileşiminden doğan ürünlerdir. Ego ve süperegonun kaynağını oluşturan id, haz ilkesiyle çalışmakta ve kişiliğin biyolojik yanını oluşturmaktadır. Kişiliğin yönetim organı ve gerçeklik ilkesinin emrinde olan ego ise insanın gerçek dünya ile etkileşimi sürecinde varlığını göstermektedir. Süperego, geleneksel değerlerin ve toplum kurallarının temsil edildiği kişiliğin törel boyutudur. Sonuç olarak ego, id'in süperego ile dış dünyanın çatışma halinde olan istekleri arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışır. Bu uzlaşma sonucu hazza ulaşmanın doğrudan gerçekleşmediği durumlarda, sosyal ve ahlaksal ilkeler çerçevesinde kabul edilebilir savunma mekanizmaları devreye girer. Bu mekanizmalar kaygı ve engellemeler ile başa çıkabilmek için oluşturulmuş tutum ve davranış biçimleridir.
Freud’a Göre Oyun
Çocukların 0-6 yaş arası kişilik gelişimleri sürecinde çatışma ve engellenmeler karşısında duydukları olumsuz duygu ve kaygılarını doğrudan yansıtabilecekleri çözüm odaklı bir ortamdır. Oyun üstesinden gelme ve beceri kazanma özelliğine sahiptir. Oyun içinde çocuklarda görülen tekrarlanan davranışlar çocuğun kaygı durumunu azaltmaktadır. Böylece çocuk olumsuz olayların etkisini kişiliğinin kaldırabileceği şekilde dengelemektedir.
Savunma mekanizmaları henüz gelişmemiş olan ve id enerjisinin baskısında olan sağlıklı çocuklarda hayali ve dramatik oyunlar gelişimin doğal bir parçasıdır. Oyun, Freud’a göre benliğin gelişmesine bağlı olarak mantıksal düşünmenin başlaması ile son bulmaktadır. Akılcılık ve eleştirel düşünce gelişimi sonucunda çocuk oyundan uzaklaşmakta ve oyunda yetişkin rolünü üstlenerek hayal içinde kazandığı duygularını gelecekte kullanmak üzere saklamaktadır.
Erikson’ın Psiko-Sosyal Gelişim Kuramı
Erikson kişiliğin iç ve dış çelişkilerin çözümlenmesi sonucu oluştuğunu, geliştirdiği sekiz evreli "yaşam boyu gelişim kuramı" ile açıklamaya çalışmıştır. "Çocukluk ve Toplum" (1963) isimli kitabında "Kişilik bireyin çevreyle etkileşim becerilerine bağlı olarak gelişir." Demiştir.
Erikson'un Erken Çocukluk Gelişim Evreleri
Temel Güven Karşısında Güvensizlik (0-1 yaş):
Bu evrede erken bebeklik deneyimlerinden oluşan güvenin gelişimi bebeğin bakım ve sevgi gereksinimlerinin niteliğine bağlıdır. Bu güven duygusu çocukta kimlik duygusunun temelini oluşturmaktadır. Bu duygu ileriki yaşamında çocuğun kendi olma arzusu ve güvenilecek biri olma durumuna gelme duygusu ile birleşmektedir. Evrenin toplumsal başarı kriteri ise çocuğun annesinden aşırı bir kaygı ve öfke duymadan fiziksel olarak ayrılabilmesidir.
Özerkliğe Karşısında Utanç ve Şüphe (1-3 yaş):
Yaşa bağlı olarak kasların olgunlaşması ile bebek, içsel durumlarını tutma ve dışa bırakma denemelerine girmektedir. Tutma davranışı; yakalayıp avucunda tutma, dışkısını tutma, sahip olma gibi farklı şekiller almaktadır. Çocuklar bu dönemde dediklerini yaptırma ve inatçı oluşlarıyla nesneleri atmaya yönelik ani ve şiddetli istekleri yüzünden zor birer çocuk olarak algılanabilirler. Kendi kontrolünü geliştirmeye çalışan çocuğun bu davranışlarından ötürü aşırı utandırılması çocuğu isteklerini sinsice yapmaya yönlendirmektedir. Buna tepki olarak yapılan aşırı denetleme, çocuğu kuşku ve utanç eğilimine itmektedir. Çocukta bu evrede beslenmeye başlayan ve yaşı ilerledikçe değişime uğrayan özerklik duygusu, demokratik yaşamın gereği olan adalet, vicdan, eşitlik gibi kavramların kazanılmasını sağlamaktadır.
Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu (3-7 yaş):
Çocuk bu evrede hızla öğrenmeye, sorumlulukları almaya ve işbirliği yaparak paylaşmaya ve diğerleriyle bir şeyler tasarlamaya ve inşa etmeye, yetişkinlerden yararlanmaya, model almaya, taklit etmeye isteklidir. Özerklik, olası rakipleri dışarıda tutma amacı gütmekteyken girişimcilik güdüsü böyle bir rekabeti karşılayabilecek donanıma sahiptir. Çocuk bu evrenin verdiği zihinsel ve devinimsel gücün etkisiyle kazandığı girişimcilikten uygun desteği alamazsa suçluluk duymaktadır.
Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu (7-11 yaş):
Çocuk; yeteneklerini keşfetmek, yapabildiklerini iyi yapmak ve karşılığında takdir edilmek istemektedir. İlköğretim yıllarına denk düşen bu evrede fiziksel, zihinsel beceri ve başarı önem kazanmakta ve çocuk derslerinde, arkadaş ilişkilerinde ve öğretmen gözünde popüler, sevilen kişi olmayı istemektedir. Bu gibi sosyal ortamlarda kendilik değerlerini geliştirme fırsatı bulmaktadırlar ancak aksi durumda olanlar ise aşağılık duygusuna kapılıp kendilerini birçok konuda yetersiz hissetmektedirler.
Erikson'a Göre Oyun
Oyunun benlik gelişimine etkisi üzerinde duran Erikson aynı zamanda oyunun çocuğun psikososyal gelişiminin aynası olduğunu ve gelişim dönemleri içerisinde farklılık gösterdiğini de vurgulamıştır. Oyun yoluyla çocuk gerçek duygu, düşünce ve olaylarla başa çıkmak için yeni modeller yaratmaktadır. Kültürel kurumlar ve psikoseksüel evrelerin bireyin gelişiminin önemli unsurları olmasından kaynaklı ikisinin yönlendirmesiyle benlik gelişimi psikososyal gelişim göstermektedir.
Evrelerin uyum sağlayıcı sonuçlarıyla biyolojik ve sosyal alandaki işlevler kaynaşma olanağı bulmaktadır. Oyun bu kaynaşmayı geçmişte yaşanan, şimdiki zamanda ve gelecekte yaşanabilecek durumların yaratılmasıyla sağlamaktadır. Oyunla çocuk, benliğinin belirsizliklerini, kaygılarını ve arzularını ortaya çıkarmaktadır.
Comentários